Mustafa, Sultan Süleyman’ın sekiz oğlundan birisidir. Sultan’ın Abdullah, Murad, Mahmud adlarındaki üç oğlu taht mücadelelerinden önce vefat etmişlerdir. Sultan Süleyman’ın Mehmed, Selim, Bayezid ve Cihangir oğulları Hürrem Hatundan olmadır; Mustafa ise Gülbahar Hatundan (Mahidevran) olmadır. Manisa’da yedi yıl sancakbeyliği yapan Şehzade Mustafa, kendisini ve annesini himaye ettiği anlaşılan babaannesi Hafsa Sultan’ın ölümü (1534) ve iyi ilişkiler içinde bulunduğu veziriazam İbrahim Paşa’nın Irakeyn Seferi (1533-1536) sonrasında öldürülmesi üzerine saraydaki destekçilerinden mahrum kalmış ve Hürrem Sultan’dan olma kardeşlerine göre zamanla geri plana itilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Veraset Usulü ve Siyaseten Katl
Eski Türklerde Ülüş ya da Ülüğ adında bir sistem mevcuttu; hanedanın her erkek mensubu küçük, büyük fark etmeksizin tahta geçme hususunda eşit haklara sahipti, bu hakkı da ülüş sistemi denilen gelenekten almaktadır. Binaenaleyh bazı Türk hükümdarları devleti parçalara ayırıp her birini bir şehzadesine verme yoluna gitmişse de mahzurları bertaraf etmek şöyle dursun, bu devletçikler düşmanlar tarafından kolayca yutulmuştur. Bu duruma misal teşkil edebilecek: Göktürk, Kutluk, Uygur, Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu gibi Türk devletleri, hep böyle yıkılmışlardır. Selçuklular veliaht tayin etme suretiyle merkeziyetçi bir usul getirmeye çalışmışsalar da bunu yerleştirmeyi başaramamışlardır. Tarihimizdeki Türk devletlerinin Kuzey-Güney veya Doğu-Batı olarak ayrılması veyahut Selçuklularda olduğu gibi beylikler, atabeylikler halinde parçalandığını bilmekteyiz.
Türklerde Veraset Usulü ve Siyaseten Katl; Şehzade Mustafa’nın Katli Meselesi
Şehzade Mustafa’nın katli mevzusunun daha iyi anlaşılması için öncelikle Osmanlı Devletindeki veraset sisteminin nasıl işlediğinin ve kardeş katli hadisesinin tarihi sürecinin bilinmesi gerekir. Binaenaleyh ilk olarak veraset sistemine Eski Türklerdeki anlayıştan başlayarak Osmanlı Devletine kadar genel hatlarıyla temas edeceğiz. Sonrasında Şehzade Mustafa’nın katledilmesine kadar olan süreci ve katledilmesini mamafih sonrasında yaşananları farklı boyutlarıyla ele almaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim’e Göre Din Kavramı
İncelememizin ana karakterini bu konu içermektedir, buraya kadar olan bölümde işlediğimiz din tanımları bu bölümün daha iyi anlaşılabilmesi için hazırlık amacını gütmekteydi. Çünkü hak din yerel değil evrenseldir, kişilere göre tanımı yoktur, kainata göre tanımı vardır ve bu dini kainatın sahibi belirler, tanımlar. Din sadece tanrı ile kul arasındaki şeye indirgenemeyecek kadar önemli ve geniş çerçevededir. Çünkü insan ile alakalı olan her şeyi açıklıyor ve yol gösteriyor ona bir sistem kuruyor, nizam veriyor.
Din ve İnanç
Din ve inanç arasındaki ilişki insanlar için her zaman muamma olmuştur, birçok insan ikisinin aynı şey olduğunu zannetmektedir. Oysa ikisi aynı şey değildir. Din daha öncede bahsettiğimiz gibi objektiftir, inanç ise subjektif yanı oluşturmaktadır; inanç her canlı için ortaktır ve hepsi inanır ancak din seçime bağlıdır. Bir din seçiminde bulunmamak mümkündür ki bu bile tartışmalıdır ancak inançsız olmak mümkün değildir, inanç sadece bir tanrıya yapılmamaktadır, tanrıya inanmamak da bir inanç türüdür. İnançlar kişiye özgü, bireyseldir.
Din ve İdeoloji
Batı ve İslam literatürlerinde din tanımı, Kur’an’a göre dinin ne olduğunu yukarıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak işledik. Bu bölümde tekrar dinin ne olduğunu anlatmaya girişmeyeceğiz. Ancak baz alacağımız din tanımları, Kur’an’ın objektif-subjektif din tanımı olacaktır ki, hak din olan Allah’ın ölçüsü ile belirlenen İslâm ve bunun dışında kalan bâtıl dinler olarak Kur’an’ın belirttiği din tanımları ölçü alınacaktır. İşleyeceğimiz konu ise, ideolojinin ne olduğu, nasıl oluştuğu, din ile benzerlikleri ve Kur’an’ın tanımına göre ideolojilerin de birer din olup olmadığı konusudur.
KAPİTALİZM’İN DOĞUŞU
Avrupa’nın Karanlık Ortaçağı olarak adlandırılan döneminde yaşanan bilimsel, fikirsel gelişmeler ile kilisenin skolastik düşüncesinden ve feodal sistemden kurtulmaya çalışan Avrupa toplumu, siyasi ve fikri olarak birçok inkılap yaşamıştır. Yeni buldukları kıtaların zenginliklerinin sömürülmesi, Rönesans, Reform, Aydınlanma Çağı, Sanayi Devrimi, Fransız Devrimi ve sair yaşanan inkılaplar süresince feodal/kapalı ekonomiden, pazar ekonomisine ve sonrasında ticari ve sanayi olmak üzere kapitalizm ekonomisine geçmiştir. XIX. yüzyıl ve sonrasında zirveye ulaşan kapitalist yapı, kaynak ve pazar arayışı sonucunda emperyalizmi aktif olarak kullanmaya başlamıştır.
Kapitalizm’in Doğuşu [8] Sonuç
Kapitalizmin çıktığı dönemlerden XX. yüzyıla kadar olan sürecini ele almaya çalıştık. Bu süreçte bazı görüşlere katılmakla birlikte bazılarına da katılmamaktayız. Aslında bizim düşüncemiz genel olarak F. Braduel’in “kapital’e evet, kapitalizm’e hayır” sözüne katılmaktayız. Ancak o bu sözü kapitalizmin tarihin belli evresinde olmadığını vurgulamak için söylemiştir, biz ise bunu ekonomik olarak değerlendirerek söylemekteyiz. Sermayenin var olmasını reddetmemekteyiz ancak bunun azınlığın elinde olması ve çoğunluğu ezmesine karşı çıkmaktayız ve bunun ahlaki ve yaratıcı akla uygun olmadığını düşünüyoruz.
Kapitalizm’in Doğuşu [7] Emperyalizm
Sanayi ve ticaretteki gelişmeler sonucunda aşırı üretim gerçekleşmiştir. Bu aşırı üretim İngiltere’de 1870-1884 yılları arasında krize neden olmuştur. Mal üretimi ve sermaye birikimi bu ülkenin nüfusundan daha hızlı artış gerçekleştirmişti. ABD de ise demir yolunda çelik rayların döşenmesi faaliyeti 1873-1874 yıllarında aniden durduruldu. Bu olayın sebebi, ABD kapitalizmi ile İngiliz kapitalizminin rekabeti nedeniyle fiyat ve kâr marjlarının düşmesidir.
Kapitalizm’in Doğuşu [6] Kapitalizm’in Kaynağı
Bu bölümde objektivizm felsefesinin kurucusu olan, bireyciliğin ve kapitalizmin ateşli savunucusu Ayn Rand’ın kapitalizm hakkındaki görüşleri ve bu görüşler hakkındaki düşüncelerimize yer vereceğiz. Rand’ın temel iddiası, kapitalizmde kaynağın hammaddeler değil insan ve onun aklının olduğudur. Siyasi iktisatçılar ve kapitalizm savunucuları, kapitalizmi bir toplumun ya da ulusun kaynaklarının yönetimi, yönlendirilmesi, organizasyonu ve idaresi olarak tanımlamışlardır.