Ortaya Çıkışından XX. Yüzyıla Kadar; Mücadelesi ve Paradigmaları
“Kapitalizm, feodalizmin yıkılmasından beri batı dünyasında egemen olan ekonomik sistemi anlatmak için kullanılan bir terim. Kapitalist olarak adlandırılan herhangi bir sistemin şartı, insan harici üretim araçlarının özel sahipleri ile emek hizmetlerini işverenlerine satan hür fakat sermayesiz işçiler arasındaki ilişkilerdir… Oluşan ücret pazarlıkları, toplumun toplam üretiminin emekçi sınıfı ile kapitalist girişimciler sınıfı arasında paylaşılacak kısmını belirlemektedir.”[1]
Yukarıdaki tanım Britannica Ansiklopedisine aittir, ancak dar bir tanıma sahip olduğunu düşünüyoruz. Binaenaleyh kapitalizm kavramını daha da genişletmeye çalışalım: Toplumsal-ekonomik yapı ve üretim biçimidir. Liberal anlayışa dayanmaktadır; bireycilik, özel mülkiyet, sözleşme hürriyeti, rekabet, serbest piyasa, serbest dış ticaret ve sınırlı ya da hiç devlet müdahalesi söz konusudur. Kapital sermaye, kapitalist sermayeye yön veren anlamlarını taşımaktadır. Kapitalin özelliği ne olursa olsun üretim biçimi olarak kapitalizmin temel özelliği, kapitalin özel mülkiyetinin nüfusun azınlığını oluşturan kapitalist sınıfın elinde olmasıdır.
Kapitalizm’in Doğuşu
Ortaya çıkışı, Ortaçağın sonlarında feodalitenin çözülmeye başladığı süreçte kendisini gösterir. Feodal beylerin serfler üzerindeki etkisinin azalması ve bu dönemde ticaretle uğraşan tüccar sınıfının doğması kapitalizmin oluşumunu hızlandıran etkenlerdendir. Ortaya çıkmasında farklı bir görüş ise tarım ekonomisine dayanan feodalite sisteminin kaldırılmasından sonra sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır; yani toprak ekonomisinden sanayi ekonomisine geçişle olduğu ileri sürülüyor. Ancak bu ara dönemde ticari kapitalizm diye tanımladığımız bir süreçte mevcuttur. Feodal beylerin artı değere el koyuyor olmalarından dolayı onların da kapitalist oldukları iddiası da mevcuttur. İddia şu şekildedir:
“Kapitalizm öncesi dönemin en temel özelliği; üretimin tarımsal olması, lortların artı değere el koymasıdır. Sonsuz gibi algılanan üretimin hâkim olduğu dönemlerde, tüm zenginliğin topraktan, dolayısıyla tarımdan kaynaklandığına inanan Fizyokratlar da kapitalistti.” [2]
Kapitalist bireyin girişimde bulunabilmesi için kaynaklara sahip olması gerekmekteydi. Fizyokratta bu bağlamda toprağın sahibiydi, kapitalist olmaları ise bütün masraflar çıkıldıktan sonra net hasıla bırakan toprağa ve artı değere el koymalarıydı. Serfler ise lordun onlara sunduğu kadarıyla yetinmek zorundaydılar. Kapitalistin hammadde ya da kaynaklara sahip olma iddiasına karşı bireycilik etkisiyle yaklaşımda bulunanlar kapitalistin kaynağının akıl olduğunu ileri sürmektedirler. Bu teoriye “Kapitalizmin Kaynağı” başlığımızda değineceğiz.
Kapitalizmin ortaya çıkışında ve gelişmesinde burjuva sınıfının büyük rolü vardır; Kaynak bulma ve bunu yönetme konusunda özgür davranmak isteyen kapitalist girişimci yani burjuva, başlangıçta maceraperest olarak görünse de feodal beye karşı merkezi otorite yanlısı olarak kralı desteklemiş, kendi sınıfının çıkarlarını koruyabilmek içinse, kralın mutlak otoritesine karşı, cumhuriyeti desteklemiştir. İlk aşamada ki, buna ticari kapitalizm diyoruz, merkantilist düşünceyi benimsemişlerdir; çünkü bu dönemlerde kaynak söz konusudur. Sanayi devrimi sonrası döneme ise sanayi kapitalizmi demekteyiz, bu dönemde ise merkantilist düşünce yerini liberal düşünceye bırakmıştır. Bunun sebebi ise daha az devlet müdahalesi, daha hızlı büyüme ve dış pazar arayışlarıdır. Kapitalizm özgürlükçü düzene dayalı, girişimci bireylerin kârlılığına odaklanmaktadır. Bu yüzden burjuva sınıfı mutlak otoritelere karşı mücadeleye girişmiş liberal anlayışı desteklemiştir; çünkü var olması buna bağlıydı. Ayrıca kapitalizm kendi hakimiyeti için kesinlikle devletin varlığına ihtiyaç duymaktadır. Dış pazarları ele geçirmek için devlet destekli bir politikaya ihtiyacı vardır. Buna karşı sosyalizmin radikal boyutu olan komünizm ise devletin varlığını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Kapitalizmin ortaya çıkışını, yazarların çoğunluğu Ortaçağın sonlarında ticaretin canlanması, parasal ilişkinin yaygınlaşmasına bağlamaktadır. Bunlardan birisi olan, iktisat tarihçisi Henri Pirenne’de aynı görüşü paylaşmaktadır: Kapitalizmin kökeninin X. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ticaretin canlanmasına ve kentlerin oluşmasına bağlamaktadır.[3] Pirenne’nin tezine karşı Fernand Braudel ise: Kapitalizmin XVI. yüzyılda Akdeniz ticaret ekonomisinin çökmesi ve ticaretin Atlantik bölgesinde yoğunlaşmasıyla ortaya çıktığını savunmaktadır.[4] Daha öncede belirttiğimiz gibi Müslümanların Akdeniz’e ve ticaret yollarına hakim olmaları sebebiyle Hıristiyan Avrupalıların yeni yol arayışlarına çıkmaları sonucunu doğurmuştur. Yeni buldukları kıtalar ve ticaret güzergahları, ticaretin yavaş yavaş Müslümanların hakimiyetinde olan Akdeniz’den, Hıristiyan Avrupalıların hakimiyetinde olan Atlantik bölgesine kaymasına sebep olmuştur. Braudel’in ileriye sürdüğü varsayımda buna dayanmaktadır. Max Weber ise bu konuya farklı bakmaktadır. Weber’in tezine göre: Kapitalizm Protestanlığın ürünüydü.[5] Ancak Weber’in bahsettiği kapitalizm biçimsel açıdan özgür emeğin rasyonel biçimde örgütlenmesi, işyerlerinin evlerden ayrılması, rasyonel muhasebe, hukuk ve yönetim sistemlerinin gelişmesiyle karakterize edilen bir sistemi kastetmiştir. Bu bağlamda Weber, Protestan hareketin Calvinist kollarının temel özelliğinin; bu mezhebe inananların lüksten ve zevkten uzak bir hayat yaşamaları sebebiyle bu hayat tarzı, insanları hızlı sermaye birikimine, rasyonel davranışa ve iş hayatında başarılı olmaya itmiştir. Artık Calvinist’in hayat tarzı bir değer olmuştur. Çalışmayı ve başarılı olmayı ibadet olarak görmüşlerdir, bu durum da kapitalizmi doğurmuştur, demektedir.
Kapitalizmin çıkışı ve sermayenin oluşumu hakkında en önemli görüşleri ileriye süren kişi şüphesiz Karl Marx’tır. Yaşamı boyunca düşünsel olarak kapitalizm sistemini ele almıştır. Kapitalizmin kökenini bir eserinde[6] XI. yüzyıldan başlatan Marx, diğer bir eserinde[7] XVI. yüzyılda başlatmaktadır. Bazı Akdeniz kentlerinde kapitalist üretimin ilk örnekleri oldukça erken dönemde görülmüşse de, kapitalist çağın başlangıcı XVI. yüzyıldır. Kapitalizmin ortaya çıktığı her yerde, serfliğin kaldırılması neticesini doğurmuştur. Bu bölgedeki kentler de uzun zamandan beri egemenliklerini sağlamışlardır ve Ortaçağın zaferi tamamen kaybolmaya yüz tutmuştur, demektedir. Marx kapitalizmi incelerken bütün dikkatini manüfaktür ve sanayi devrimi üzerinde yoğunlaştırmıştır. Feodal toplumun çökmesiyle köylünün mülksüzleştiğine, onların ücretli işçi haline geldiğini ve kırlardaki ev ekonomilerinin yok olduğunu söylemekle birlikte tarımın her türden manüfaktürden koptuğuna işaret etmiştir. Marx’ın üzerinde durduğu önemli bir konuda sermayenin oluşumudur. Bunu tarihsel bir perspektifte ele alarak: Başlangıçta tefeci bir sermayenin bir de ticari sermayenin var olduğunu söyler. Bu sermayelerin, endüstriyel sermaye sisteminin karşısında başarılı olabilmesi için yeni manüfaktürler, tercihen ihracat merkezi olan liman kentlerine veya bazı örgütlenmeler ile onların esnaf kuruluşlarının denetimlerinin dışında kalan diğer iç bölgelere yönelmişlerdir. Amerika’yı bulmaları, oradan getirilen değerli madenler ve kıtanın yerleşime açılması, köle ticareti, çıkar savaşları sermaye birikimine etki etmiştir, demektedir. Marx’a göre: tarihsel süreçte kapitalizmin ortaya çıkması aynı zamanda üreticileri, üretim araçlarından koparmıştır. Bu süreçte üretim araçları sermaye haline dönüşmüştür ve kapitalist üretim biçimi, üretim araçlarının kapitalist mülkiyetine dayanmaktadır. Fakat kapitalist işleyiş mekanizması üretim araçları üzerindeki mülkiyetin kaldırılmasını gerekli kılan maddi koşulları yaratmıştır. Kapitalist üretim biçimi, iç yasaları gereği daha fazla toplumsal üretim biçiminin maddi geçişi sağlayacak olan toplumsal gücü de yani işçi sınıfını da ortaya çıkartmaktadır. Marx’ın kapitalizmin çıkışı ve sermaye oluşumu hakkında düşünceleri genel olarak bu şekildedir.
[1] Ayn Rand, “Kapitalizm Nedir?”, s.3.
[2] Oğuz Bal, a.g.m., s.4.
[3] Tezin detayı için bkz. Henri Pirenne, Ortaçağ Kentleri Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, çev. Şadan Karadeniz, İstanbul 2011.
[4] Tezin detayı için bkz. Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, çev. Mehmet Ali Kılıçbay,İstanbul 1989.
[5] bkz.: Weber, a.g.e.
[6] bkz.: Karl Marx ve Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, Çev. Sevim Belli, Ankara 1999.
[7] bkz.: Karl Marx, Karl Marx & Das Kapital, Haz. Fulya Saatçıoğlu ve Murat Ukray, Ankara 2014.