Kapitalizm’in Doğuşu [4] Ticari Kapitalizm

Ortaya Çıkışından XX. Yüzyıla Kadar; Mücadelesi ve Paradigmaları

Ticari kapitalizm türü, feodalizm sisteminin ortadan kalkmaya başladığı dönem ile sanayi devrimine kadar olan süreçte varlığını göstermiştir. XII. ve XIII. yüzyıllardan itibaren kentleşmenin yoğunlaşması, haçlı seferlerinin Avrupa’yı etkilemesi, çeşitli fuar etkinliklerinin yapılması, yeni bulunan kıtaların zenginliklerinin ele geçirilmesi, parasal kredilerin alınıp verilmesi, dini ve hukuki yapının değişmesi sermaye birikiminin artması ticari kapitalizmin gelişmesini sağlamıştır. Fernand Braudel’e göre: bu süreç ve hatta ekonomi tarihi başından sonuna kadar pazar ekonomisidir.[1] Bu iddiayı Carl Brinkmann’ın gözlemi olarak ortaya atmaktadır. Dükkan sahibinin kesinlikle bir pazar ekonomisi elamanı olduğunu ve ürettiğini satan dükkan sahibinin zanaatçı olduğunu söylemekle, başkalarının ürettiklerini satan tüccar sınıfı içerisinde yer aldığını belirtir. Avrupa ekonomisinin dünyanın diğer ekonomileriyle kıyaslandığında daha hızlı gelişmesinin büyük olasılıkla enstrümanlarının ve kurumlarının üstünlüğüne borçlu olduğunu düşünüyordu. Borsalar ve çeşitli krediler, değiş tokuş mekanizmaları ve oyunları, Avrupa’nın dışında da çeşitli düzeylerde mevcut olduğunu da söylemektedir. Pazar ekonomisi ve kapitalizm XVIII. yüzyıla kadar geri planda kaldığını, insanların faaliyetlerinin muazzam maddi yaşam alanıyla sınırlı kaldığını, bu alanın bu faaliyetleri yuttuğunu belirtir. Pazar ekonomisinin genişleyebileceğini, çok geniş alanlara yayılabileceğini söyler, ancak bunun genellikle bu derinlikten yoksun olduğunu dile getirir. Kapitalizmin ekonomik yaşamı kuşatamamış olduğunu, kendine özgü ve kendiliğinden genelleşme eğiliminde olabilecek bir üretim biçimi yaratamamış olduğunu söylemekle birlikte ticari ya da tüccar kapitalizmi denen sistemin son derece gerekli, vazgeçilmez koşulu olmasına rağmen pazar ekonomisini bütünüyle kuşatamamış ve yönlendirememiştir, demektedir.[2]

XV. yüzyılın sonlarına doğru Avrupalıların denizcilik bilgisinin, pusulanın geliştirilmesi yeni kıtalar ve yeni ticaret güzergahları için arayışa girmesiyle sonuçlanmıştır. Aslında bunun bir mecburiyet olduğunu yukarıda vurgulamıştık. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarını bulmaları ve oradaki zenginlikleri sömürerek Avrupa’ya aktarmaları sonucu olarak ekonomik ufukları genişlemiş, ticaret daha da yoğunlaşmış ve Avrupa’daki tüccar grubu artmıştır. Bu gelişmeler sonrası F. Braudel’in de belirttiği gibi ticaret merkezi olan Akdeniz önemini yitirmiş, Atlas Okyanusu önem kazanmıştır. Binaenaleyh ticaret merkezi doğudan batıya kaymıştır. Avrupa’ya aktarılan zenginliklerle birilikte değerli madenler ve paraların enflasyona yol açması burjuva sınıfı lehine gelişmiştir. Bu enflasyon toprak mülkiyetine dayanan soyluları ve ücretle çalışanları yoksullaştırmıştır. Büyüyen kazançlar, taşınır kıymetlerin değerini arttırmıştır. Bu bağlamda hisse senetlerine dayanan şirketler kurulmuş, bazı Avrupa şehirlerinde mal ve menkul kıymetler üzerine ticaret yapılabilmesi için borsalar oluşturulmuştur. Bu parasal hareketlilik sonucu mal üretimi artmış ve daha geniş piyasaları elde etme yarışı başlamıştır.

Rönesans sonrası Ortaçağ düşüncesinden kopmaya çalışan Avrupa, bilimi tek geçerli yöntem olarak görmüştür. Rönesans’ın destekçisi olan burjuvanın ilerleyen yıllarda lehine gelişen gümüş ve altın enflasyonu da teknik devrimin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Matbaanın geliştirilmesi, kitap sanayinin doğmasına sebep olmuş ve Reform hareketinin yayılmasında da önem teşkil etmiştir. Mekanik yönde çalışma yayılmış, özel teşebbüslere önem artmıştır. Almanya’da Martin Luther ve onun kollarından birisi olan Fransa’da Jean Calvin’in dinde yenileşmeye gitmeleri, toplumdaki ekonomi felsefesinde dinsel bir değişim meydana getirmiştir. Nitekim Protestanlık Weber’in tezine göre daha öncede belirttiğimiz gibi, kapitalizmi doğurmuştu. Bu anlayışa göre, tanrı katında değerli bir kişi olabilmek dünyalıklarını zenginleştirmelerine bağlıydı. Bu düşünce galip gelmeye başlayınca kilisenin malları imalathanelere ve fabrikalara dönüştürülmeye başlanmıştır. Bu bağlamda kilise kapitalizmin ücretli çalışma sistemine girmiştir. Protestanlığın yaygın olduğu şehirler ise ticari kapitalizmin merkezleri haline gelmişlerdir.

Ticari kapitalizmin düşüncel yapısını merkantilizm oluşturmaktadır, bununla birlikte dinde yapılan yeniliklerin getirdiği bir diğer anlayış ise, varlıklı olmanın tanrısal bir ödüllendirme ile sonuçlanacağı düşüncesidir. Bu düşünceler insanların çalışma hayatlarında başarılı olmaya itmiş ve yaygınlaşmasıyla birlikte ekonomik faaliyetlerde bir dinamizm yaşanmasını sağlamıştır. XVI. yüzyıldan itibaren dış bölgelere ihracat yapan serüvenci tüccarların kâr tutkusuna sahip olmaları sermaye birikiminin artmasını sağlamıştır. Bu sermayenin özel ellerde toplanması, bu sermayedarların ekonomik, sosyal ve siyasi hayatta oynadıkları rolü büyütmüştür. Daha öncede belirtmiş olduğumuz gibi burjuva bu elindeki ekonomik güç ile toplumda kendisine statü oluşturmayı amaçlarken büyük siyasal hareketlere yol açmıştır. Devletin de ekonomik büyümeyi ve geliştirmeyi özendirmek, denetim yapabilmek için çıkarttığı yasalar, gerektiğinde müdahalede bulunması ticari kapitalizmin gelişmesine katkı sağlamıştır. Büyük sermayedarlar, XVI. yüzyıldan itibaren zanaatkarların atölyelerini almaya başlamışlardır, böylece bu kesim evlerinde çalışan ücretliler haline dönüşmüştür. Ticari kapitalizm zanaatkarları tasfiye ederken, bankacılık sektöründe, deniz ticaretinde ve yünlü dokuma sanayisinde yeni örgütlenme biçimleri oluşturmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda XVI. yüzyılda manüfaktürler oluşmuştur. Eski zanaatkarlar bu büyük atölyelerde daha fazla üretim ve rasyonel tarzda çalışmak için bir araya gelmişlerdir. Artan üretim dış pazarlara gönderilmesinde özel krediler yetersiz kalınca tröstleşmeler[3] başlamıştır. Bu süreçte ticaret ve endüstride kapitalist ilişkiler gelişirken, tarımsal alanda da değişiklikler olmuş, küçük işletmeler yerini büyüklerine bırakmıştır.

Son olarak bu dönemin düşünsel yapısını oluşturan merkantilizmin özelliklerinden bahsedeceğiz. Merkantilizm, XV. ve XVIII. yüzyıllar arasındaki Avrupa’nın iktisadi alanda ortaya çıkan kuram ve uygulamalarının tümünü kapsamaktadır. Bu düşünce paraya dayanan, ulusalcı ve müdahaleci niteliklere sahiptir. Gümüş ve altın gibi değerli madenlerin ülkeye girişini, ticaretin yaygınlaşmasını, mutlak monarşinin güç kazanmasını ve endüstriyel gelişmenin ve ulusal güçlenmenin sağlamasını hedeflemektedir. Merkantilist düşünce, Avrupa ülkeleri tarafından farklı farklı yorumlanmış ve uygulanmıştır. Temelde hammaddenin korunması ve işlenmiş olanların ihracının yapılması, gümrük koruyuculuğunun gerçekleştirilmesi, üretim metotlarının geliştirilmesi ve devletin gerekli gördüğünde ekonomiye müdahale etmesi gibi durumlar söz konusudur. Düzenleme ve koruma merkantilist düşüncede esastır. Bu sistemin sadece düşüncede kaldığı da iddia edilmektedir.[4] Sömürgeciliğin gelişmesinde ve feodalitenin yıkılışını hızlandırmada etkili olmuştur. Hülasa, bu yapı sistematik olarak, sermaye birikimini sağlamış ve kapitalist hareketler sonucu burjuva sınıfını oluşturmuştur; ve ekonomik, toplumsal hayatın gündemine burjuvazi girmiştir. XVIII. yüzyılda yeni ekonomik, siyasal düşüncelerin ortaya çıkmasıyla etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Zenginliğin kaynağının altın ve gümüşün oluşturduğu görüşü, fiyat artışlarına ve enflasyonlara sebep olmuş; ulusal ekonomilerin birbirleriye şiddetli çatışmalara girmelerine sebep oluşturmuştur. Ayrıca gelişmeyi önleyen, statükocu uygulamalara da zemin hazırlamıştır. Bu olumsuz gelişmenin faturası ise işçi ve köylülere yüklenmiştir, sosyal ve ekonomik yapılar arasında uçurumlar meydana getirmiştir. Bütün bu unsurlar, kapitalizmde merkantilizm düşüncesi yerine, liberalizm düşüncesine yönelmeyi sağlamıştır.


[1] Fernand Braudel, Kapitalizmin Kısa Tarihi, s.23.

[2] Aynı eser, s.41-42.

[3] Tröst aynı sanayi dalında çalışan işletmelerin yatay birleşmeleridir.

[4] bkz. Oğuz Bal, a.g.m., s.5.


Merhaba beni Youtube kanalımdan takip etmeyi unutmayın: Emrah Bozkurt Youtube

İlginizi çekebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir