Batı literatüründeki görüşleri aktarılırken din, inanç, ritüel, büyü gibi kavramlar iç içe kullanılacaktır. Çünkü, dinin yapısından çok etkisi ve sonuçlarıyla incelenmiştir. Yazılı kültür öncesinde din ve büyü sık sık birlikte anılmıştır. Olayları kontrol etmek isteyen insanlar, büyü vasıtasıyla belirsizliklerle dolu bir dünyada riski en aza indirgemeye çalışmışlar. Ne kadar yazılı kültür öncesinde olduğunu belirtmiş olsak da büyünün günümüzde de varlığını devam ettirdiğini söylemek mümkündür, hala bazı insanlar riski aza indirgemek için büyü yolunu tercih etmektedir. İlk insan topluluklarından beri din evrensel bir kurum olarak varlığını sürdürmüştür. Din ve büyünün tarihi, insanlık tarihi ile denktir. Bazı antropologlar yaşamış olan her insanın bir dine mensup olduğunu söylemektedirler.
Din Kavramı
İnsanlık tarihinin daimi sorularından birisi olan “din nedir?” sorusu hep sorulmuş ve sayısız cevaplar verilmiştir. Birçok kişi kendi bakış açısı ve ulaştığı bilgiler neticesinde bu soruya cevap niteliğinde dini tanımlamaya çalışmıştır. Dinin tanımı bir yana dinin mahiyeti ve sınırlarını tespit etmede de zorluklarla karşılaşılmıştır. Üzerinde en çok itilaf edilen konulardan birisi olan din kavramını tanımlamada aşırı öznelliğin hakim olduğunu herkesin kabul edebileceği bir tanımın olmadığını söylemek mümkündür. İnsanlar hislerini ve inançlarını ne kadar düzenlerseler düzenlesinler, kendi dini ve fikrî anlayışlarına göre bir kavramsal tanımlamada bulunuyor ve doğrusunun da kendi tanımladıkları olduğunu ileri sürüyorlar. Din, bireysel ve toplumsal açıdan geniş bir çerçevede güçlü işleve sahip bir kurumdur. İnsanların iç ve dış dünyasını etkileyen, insan ile beraber yaşayan ve hayatı anlamlandıran misyona sahiptir. Bu yüzdendir ki, her devirde filozoflar dini inceleme altına almışlardır. Kimi filozoflar dinin insanların korkularının sonucu olarak ortaya çıktığını; kimisi toplumu uyuşturan afyon olduğunu, kimi de ilahî kaynaklı bir inanç olduğunu ileri sürmüştür.